Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İzmir Kültür ve Sanat Rehberi

  Genelde İzmir'deki etkinlikleri nasıl takip ettiğime dair sorular alıyorum. Bugün bir arkadaşım da İzmir'de gidilebilecek etkinliklerin yerlerini sorunca kısaca bir tanıtım yapayım dedim. Konak Sahnesi İzmir Devlet Tiyatrosu'nun gösterimleri Konak Sahnesi'nde sergileniyor genelde. En azından ben devlet tiyatrosu izleyeceğim zaman evime yakın olduğu için buraya geliyorum. Kimi zaman farklı şehirlerden devlet tiyatrosu oyunları geliyor. Özellikle Ankara Devlet Tiyatrosu geldiğinde kaçırmamanız tavsiye olunur. İzmir Devlet Tiyatrosu Sezon Oyunları

Sanat, Tiyatro Gerçek

  Geçen hafta yoğun sınav temposu arasında bir oyun gördüm. Aslında oyunu biliyordum, gitmek istediğim bir oyundu. Yatayım da gidip gitmeyeceğime yarın karar veririm dedim.   Bir o yana bir bu yana döndüm, belki bir saat geçti. Uykum gelmedi bir türlü. İnsomniak bir insanım, zamanında uyku için tedavi almışlığım bile olduğundan aldırmadım başta. Sonra içimi kemiren kurdu buldum ve hemen kalkıp online aldım biletimi.

No Country For Old Men, 2007

  Penelope Cruz ile evlendiğinden beri Penelope yanılıyor olamaz diye bütün kadınlar hastası oldu Javier Bardem'in. Vicky Cristina Barcelona'da 3 über kadın Javier Bardem'e aşık olduğunda bile fikrim değişmedi. Bu adam Latin ateşi falan değil, karizma hiç değil.   Çünkü çok sonraları hatırlamış olsam da Javier Bardem'i ilk izlediğim film Goya's Ghosts. İzlemeyenlere tavsiye olunur. Natalie Portman'ıma türlü kötülükler ettiği için bilinçdışıma pislik olarak kazımışım ben adamı. Gözümdeki duygusuz ve gaddar tipini hiç birşey silemez.   Evet Javier Bardem cool falan değil, kötü adam. Erol Taş'ın İspanyol şubesi. Ama her kötü adamdaki kötü karizması, o içi boş ama saykoluğu dibine kadar veren bakışlar bu adamda mevcut.   Ya iyi oynuyor ya da iyi filmlerde oynuyor. Ben karar veremedim. Filmi anlatacaktık Javier'den fırsat kalmadı.

A Postcard From New York

  Günüm New York'tan gelen bir kartla güzelleşti. Ne zamandır gözüm yollarda bekliyordum. Dün postcrossing'te nihayet hesap açtım ve evren de bunu bekliyormuşcasına gönderdi kartpostalımı. My first card! My friend sent me from NYC. It's a great view!

Postcrossing

  Öğrendiğim günden beri katılmak ve anlatmak istediğim bir proje Postcrossing. Dünyanın dört bir yanından insanların birbiriyle posta kartı değişimi yaptığı bir platform.   Katılmak ise çok basit.  Postcrossing   adresinden bir hesap açıyor ve adresini giriyorsunuz. İlk başta size 5 adres veriyorlar. Adresin yanında bir Postcard ID numarası oluyor, kartpostalın bir yerine onu yazıyorsunuz. Kartpostalınızın ulaştığı kişi de aldım diyerek ID numarasını siteye işliyor. ID numarasını göstermek için google görsellerden bulduğum bir kart. Sağ en altta ID numarasını görüyorsunuz. Dün Russian Federation'dan bir adres çektim. Bugün bir tane daha çekeyim diyerekten Germany gelmiş  bulundu. Çok şanslıyım kiril alfabesini biraz biliyorum ve lisedeyken ikinci yabancı dilim Almanca'ydı. Bir dahaki de İngiltere veya ABD olacak sanırım. Henüz kartpostallarımı almadım ama hemen alıp göndermek için sabırsızlanıyorum! İnternette bakarsanız pek çok blog var postcrossingle

Ben Bir Haymatlos'um Gülhane Parkı'nda

Haymatlos: (Alm. vatansız)   Ben bir Haymatlos'um Gülhane Parkı'nda. Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında.   Ama O'nlar biliyor. Jurnalciler yani. Yani toplumun içindeymiş gibi yapıp da herşeyi dışarıdan izleyenler.   Beni polise teslim olmam için zorluyorlar. Okula gidemezsin, iş bulsan da emekli olamazsın, muhtardan nüfus kayıt örneği bile alamazsın çünkü hüviyetin yok diyorlar. Hem sonra canım diyorlar, nasıl oluyormuş vatansız milletsiz?   Oysa var ki benim vatanım. Her insanın olduğu kadar. İnsanlarım da var, kendi insanlarım. Dünyadaki tüm insanlar yani. Hepimiz insansak demek ki biraz da benimsiniz. Ne alakası mı var? Ne alakası yok ki...Gülümsemek dünyanın her yerinde aynı çünkü. Dilim de yok benim. Yüzümden anlayın duygularımı. Sahi dili olmayana da bir şey diyorlar mıdır?   Benim ihtiyacım yok öyle icazetli terkip belgelerine, nüfus kayıt örneklerine, adli sicil kayıtlarına. Doğum belgem var mesela, olmuyor mu? Şakacıktan doğmadım ya hem doğum belge

Yirmibir'in Bir'i

  Keşke her gün herkesin doğum günü olsa ve her gün pasta yesek. Hiç de kilo almasak. 21 yaşında bir kız hatırlayabildiği en eski doğum günü dileğini diliyor tekrar. Üstelik o zaman inanırdı dileklere şimdikinin aksine. Dileklere inanmıyor, yine de diliyor...   Bazen şakalaşıyoruz yaşlandık diye arkadaşlarla. Yıllar geçip gidiyor. Ama en güzeli mutlulukla geçiyor.   Yanımda olan, doğum günümü kutlayan ve ömrümü mutlulukla eksilten bütün sevdiklerime teşekkür ediyorum.   Dileğim aynı: keşke her gün pasta yesek.   (Kilo dileğini yeni ekledim)   Geçen yirmi bir sene için bir mum dikiyorum, iyi ki varsınız!

Mektup Arkadaşı

 ( Aslında Dumandan biraz sonra telefondan hemen önce: Mektup Arkadaşı yapacaktım başlığı. Bu puslu pazar sabahında biraz nostalji yapalım...)   Liseden arkadaşlarımın internet frekansıyla yayın yaptıkları  Acaba Radyo 'da bir akşam yayın sırasında muhabbeti geçmişti mektup arkadaşlığının. Artık kalmadığından dem vuruldu. Ben ucundan da olsa mektup arkadaşlığı yapmış jenerasyonu yakalamış bulunmaktayım.   90lı yıllarda ve henüz milenyuma yeni girildiğinde çocukluğunu yaşamış ben'in gördüğü en teknolojik oyun aleti ateriydi. Gameboylarımız, sanal bebeklerimiz vardı. Miço dergisine resimler, şiirler mektupla gönderilirdi. Yıldız Asyalı'nın kemanıyla sunduğu Kanal D Çocuk Kulübü de haftasonlarının vazgeçilmeziydi. Şimdi 4 yaşındaki yeğenim ipad kullanıyor, pepe izliyor. Bir keresinde tweety deme gafletinde bulundum da çocuk donakaldı, bugs bunny dedim daha da beter oldu. Resmen üzülüyorum onlar için.   İşte ben bu yılların biraz ötesinde, yani ortaokul yıllarımda bir mektu

Macbeth, Trafalgar Studios, London

  Tiyatro izlemeyi çok severim. Ancak ilkokulda okumuş olduğum Cimri'den bu yana tiyatro eseri okuma meselesine fazla eğilmemiştim. Geçen sene İzmir Tüyap'tan aldığım Macbeth'i de neredeyse bir sene sonra okudum. Fakat tiyatroyu okumak da en az izlemek kadar güzel. Ben Hasan Ali Yücel çevirilerinden aldım kitabı, çevirmeni de Sabahattin Eyüboğlu gibi usta  bir isim. Bir de önsöz ve giriş diye iki bölüm hazırlamışlar ki, eserin kendisini bir günde; özsöz ve giriş bölümünü iki günde bitirdim. Önsöz ve Giriş bölümlerinde Shakespeare tiyatroculuğuna ve dönemin tiyatro anlayışına değinilmiş. Ayrıca Macbeth eserinin ilham kaynağı olan tarihi olayların da bir özeti mevcuttu. Yani ben hem çeviriden, hem de Macbeth'i gerçekten daha iyi algılamamı sağlamış giriş ve önsöz kısmından çok memnun kaldım.

Sevgililer Günü Yaklaşırken

  Ben unutsam mağazalar unutmuyor, bankalar unutmuyor. Her gün üç-beş mesaj geliyor telefonuma sevgililer gününde şöyle kampanya böyle hediyeler. Hadi hediyeyi aldım diyelim, kime vereceğim? Hiç demiyorsunuz eli yüzü düzgün bi talibin var gidin bi çay için.     Bu sene sevgililer günü şimdiden bir aile dramı. Annem beni doğurarak bi ömür yırtmış sevgililer günü hediyesinden asfhdgafgdlk. Babam zaten biliyor işini. Kardeşim de kız arkadaşına güzel bi organizasyon yapabilmek için uçan kuştan para istiyor, kızın üstüne ev yapacak heralde hala istediği rakama ulaşamamış. Bense bir zülü klasiğimle bu kadar selebriti bir günü dışarıya olabildiğince az çıkmaya çalışarak, çıktığında da elinde poşetle "ihihi benim de hediyem var bana da hediye alıyolar" imajı sergilemeye uğraşarak geçireceğim. Yani şu evdeki tek sap benim arkadaş! Herkes aşk böcüğü olmuş. Yaş da kemale yaklaşıyor heralde çevremde tektaşlı, uzun ilişkili insanlar falan var. Hani kızkıza takılalım pijama partisi

Yerinde Yemece: Akhisar Köfte

  Bir şeyi menşei olan yerde yiyeceğim diye macera aramaya gerek yokmuş, bunu öğrendim. Daha önce anlattığım Bursa gezimizin dönüşünde Akhisar'da mola verip meşhur Akhisar Köftesi yiyelim dedik. Kuzenim böyle söyleyince ben de Akhisar'da spesifik bi köfteci keşfetti sanıp heyecan yaptım.   Meğerse Köfteci Ramiz'i kastetmiş. Tabii benim bir hayal kırıklığımın boyutları tahmin edilemez. Olsun, yine de Akhisar Köftesini Akhisar'da yiyecektim! Fakat arabayı park eder etmez dejavu oldum, çünkü daha önce de gelmiştim ben buraya(kuzenin favori mekanıymış daha önce de götürmüştü).

Bursa ve Bursa Leman Kültür

  Tatilin son üç günü yeğenlerimi görmek için Bursa'daydım. Önceleri pek sevmezdim Bursa'yı, insan gittikçe alışıyor mu Bursa mı güzelleşiyor bilemem de Bursalı insanlara bakış açımın değiştiği kesin. Bursa dört bir yanı AVMlerle dolu bir şehir. Bana da insanların tek derdi alışveriş gibi geliyordu. Ki gerçekten Bursa'lılar alışverişe ve keyiflerine düşkünlükleriyle bilinir :) Fakat tanıştığım Bursalı arkadaşlarım gerçekten çok eğlenceli insanlar.   Ama arkadaş Bursa almış başını gitmiş. Halam senelerdir Bursa'da oturduğu için çok sık olmasa da arada gidiyorum. Uludağ'ın eteklerini kaplamış bile çoktan tüm şehir. İzmir'in engebeli görünümünden sonra da daha düzenli göründü gözüme, ama İzmir'imi hiçbir şehre değişmem!   İlk gün halamın yemeklerine ve tatlılarına doydum. Bizim meşhur saraylı diye bir tatlımız var, kuzenimin isteğiyle bize saraylı yapmış. Saray Burması ve Burma Baklavası olarak da bilinir.