Çok istediğim birşeyi rüyamda görmek asla gerçekleşmemesi demekti. Freud'u tanıyana kadar rüyalarımın uğursuzluğuna inanırdım. Oysa O'nu rüyamda gördüğümde ne benim olmasını istiyor ne de bilinçdışımın bir köşesinde bu kadar yer ettiğini biliyordum. Sabah kalktığımda ilk hissettiğim büyük bir hayranlıktı. İnsan beynine, en ufak ayrıntıyı bile hafızaya alabilmesinden dolayı büyük hayranlık duydum. Sonra kendime şaştım. Aşık olmanın insaniliğini o kadar unutmuşum ki rüyamda görene kadar duygularımı bastırdığımı farkettim. Halbuki ruhun sonsuz özgürlüğünü savunan ben, iş kendime gelince büyük bir diktatör kesiliyordum. Yataktan bir daha duygularıma söz geçirmemek üzere kalktım. Okula vardığımda rüyanın etkisinden çıkmış, gerçekliğin kollarına kendimi bırakmıştım. O zaman çok ufak bir ayrıntıyı atlamış olduğumu anladım. Evet onu tanımıyor olduğum gibi hiçbir ortak çevrede bulunmuyorduk! İsmini bile öğrenemeyecek olmak içimi acıttı. O'na daha dikkatli bakmaya başladığ