Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mektup Arkadaşı

 ( Aslında Dumandan biraz sonra telefondan hemen önce: Mektup Arkadaşı yapacaktım başlığı. Bu puslu pazar sabahında biraz nostalji yapalım...)   Liseden arkadaşlarımın internet frekansıyla yayın yaptıkları  Acaba Radyo 'da bir akşam yayın sırasında muhabbeti geçmişti mektup arkadaşlığının. Artık kalmadığından dem vuruldu. Ben ucundan da olsa mektup arkadaşlığı yapmış jenerasyonu yakalamış bulunmaktayım.   90lı yıllarda ve henüz milenyuma yeni girildiğinde çocukluğunu yaşamış ben'in gördüğü en teknolojik oyun aleti ateriydi. Gameboylarımız, sanal bebeklerimiz vardı. Miço dergisine resimler, şiirler mektupla gönderilirdi. Yıldız Asyalı'nın kemanıyla sunduğu Kanal D Çocuk Kulübü de haftasonlarının vazgeçilmeziydi. Şimdi 4 yaşındaki yeğenim ipad kullanıyor, pepe izliyor. Bir keresinde tweety deme gafletinde bulundum da çocuk donakaldı, bugs bunny dedim daha da beter oldu. Resmen üzülüyorum onlar için.   İşte ben bu yılların biraz ötesinde, yani ortaokul yıllarımda bir mektu

Macbeth, Trafalgar Studios, London

  Tiyatro izlemeyi çok severim. Ancak ilkokulda okumuş olduğum Cimri'den bu yana tiyatro eseri okuma meselesine fazla eğilmemiştim. Geçen sene İzmir Tüyap'tan aldığım Macbeth'i de neredeyse bir sene sonra okudum. Fakat tiyatroyu okumak da en az izlemek kadar güzel. Ben Hasan Ali Yücel çevirilerinden aldım kitabı, çevirmeni de Sabahattin Eyüboğlu gibi usta  bir isim. Bir de önsöz ve giriş diye iki bölüm hazırlamışlar ki, eserin kendisini bir günde; özsöz ve giriş bölümünü iki günde bitirdim. Önsöz ve Giriş bölümlerinde Shakespeare tiyatroculuğuna ve dönemin tiyatro anlayışına değinilmiş. Ayrıca Macbeth eserinin ilham kaynağı olan tarihi olayların da bir özeti mevcuttu. Yani ben hem çeviriden, hem de Macbeth'i gerçekten daha iyi algılamamı sağlamış giriş ve önsöz kısmından çok memnun kaldım.

Sevgililer Günü Yaklaşırken

  Ben unutsam mağazalar unutmuyor, bankalar unutmuyor. Her gün üç-beş mesaj geliyor telefonuma sevgililer gününde şöyle kampanya böyle hediyeler. Hadi hediyeyi aldım diyelim, kime vereceğim? Hiç demiyorsunuz eli yüzü düzgün bi talibin var gidin bi çay için.     Bu sene sevgililer günü şimdiden bir aile dramı. Annem beni doğurarak bi ömür yırtmış sevgililer günü hediyesinden asfhdgafgdlk. Babam zaten biliyor işini. Kardeşim de kız arkadaşına güzel bi organizasyon yapabilmek için uçan kuştan para istiyor, kızın üstüne ev yapacak heralde hala istediği rakama ulaşamamış. Bense bir zülü klasiğimle bu kadar selebriti bir günü dışarıya olabildiğince az çıkmaya çalışarak, çıktığında da elinde poşetle "ihihi benim de hediyem var bana da hediye alıyolar" imajı sergilemeye uğraşarak geçireceğim. Yani şu evdeki tek sap benim arkadaş! Herkes aşk böcüğü olmuş. Yaş da kemale yaklaşıyor heralde çevremde tektaşlı, uzun ilişkili insanlar falan var. Hani kızkıza takılalım pijama partisi

Yerinde Yemece: Akhisar Köfte

  Bir şeyi menşei olan yerde yiyeceğim diye macera aramaya gerek yokmuş, bunu öğrendim. Daha önce anlattığım Bursa gezimizin dönüşünde Akhisar'da mola verip meşhur Akhisar Köftesi yiyelim dedik. Kuzenim böyle söyleyince ben de Akhisar'da spesifik bi köfteci keşfetti sanıp heyecan yaptım.   Meğerse Köfteci Ramiz'i kastetmiş. Tabii benim bir hayal kırıklığımın boyutları tahmin edilemez. Olsun, yine de Akhisar Köftesini Akhisar'da yiyecektim! Fakat arabayı park eder etmez dejavu oldum, çünkü daha önce de gelmiştim ben buraya(kuzenin favori mekanıymış daha önce de götürmüştü).

Bursa ve Bursa Leman Kültür

  Tatilin son üç günü yeğenlerimi görmek için Bursa'daydım. Önceleri pek sevmezdim Bursa'yı, insan gittikçe alışıyor mu Bursa mı güzelleşiyor bilemem de Bursalı insanlara bakış açımın değiştiği kesin. Bursa dört bir yanı AVMlerle dolu bir şehir. Bana da insanların tek derdi alışveriş gibi geliyordu. Ki gerçekten Bursa'lılar alışverişe ve keyiflerine düşkünlükleriyle bilinir :) Fakat tanıştığım Bursalı arkadaşlarım gerçekten çok eğlenceli insanlar.   Ama arkadaş Bursa almış başını gitmiş. Halam senelerdir Bursa'da oturduğu için çok sık olmasa da arada gidiyorum. Uludağ'ın eteklerini kaplamış bile çoktan tüm şehir. İzmir'in engebeli görünümünden sonra da daha düzenli göründü gözüme, ama İzmir'imi hiçbir şehre değişmem!   İlk gün halamın yemeklerine ve tatlılarına doydum. Bizim meşhur saraylı diye bir tatlımız var, kuzenimin isteğiyle bize saraylı yapmış. Saray Burması ve Burma Baklavası olarak da bilinir.

Müziğin Çocukları ve Kıymalı Böreğim

  Bu satırları yazacağım aklıma bile gelmezdi ama bu sömestr bi duygusalım. Son sömestr tatilim diye böyle olduğunu düşünebiliriz. Ama lise arkadaşlarımı görmenin etkisi de büyük. Birazdan da evden çıkıp kıymalı böreğim le buluşacağım.   Biz lisedeyken en büyük kavgamız müzikti. Kim ne dinliyorsa ona göre gruplaşırdı. Grupların özelliği ve ismi değişse de ergenliğin değişmeyen furyası kendini bir gruba, bir yere ait hissetmek... Bizim zamanımızda da okul çıkışlarında rapçiler, rockçılar ve metalciler toplanırlardı. Metalciler her zaman sert çocuk/kız'lardı. Genelde de tansaştan alışverişimizi yapar kordonda çimlere çökerdik. Bütün paramızı karikatür dergilerine ve küpelere/piercinglere yatırırdık. Gündem bu hafta kim ne çizmiş, kimin konseri varmış, yeni bir grup dinlenmiş mi vs idi. Bi de her sınıfta enstrüman çalan bir kişi mutlaka bulunur, o haftaki stüdyo maceraları dinlenirdi.   Lise anılarımın en güzellerinden biri arkadaşımızın akustik gitarına eşlik ettiğimiz "Nothin

Anna Torv & Blake Lively

  Bu sezon tam bir yaprak dökümüydü. Sevdiğim diziler arka arkaya final yapıp ekranlara veda ettiler. Önce Gossip Girl, ardından Fringe. Daha Fringe'in finalini izlemedim ama Anna Torv'u o kadar seviyorum ki dizi bitmesin diye yavaş yavaş izlemeye çalışıyorum.   Fringe başlı başlına efsanevi bir yapım. İlk bölümünü izlediğim günü dün gibi hatırlıyorum. Karanlıkta laptop ın karşısına geçmiştim, gerim gerim germişti dizi beni. Sonrası da çok akıcı ve ilgi çekiciydi. Bir de yeni öğrendim anatomi bilgilerim diziye olan merakımı kamçılıyordu. Walter karakteri çok uçuk, bi o kadar muazzamdı.   Gossip Girl ise -kabul etmeliyim ki- benim ergen yanımdı.   Bu iki farklı dizinin başrolleri Anna Torv ve Blake Lively'i çok sevmekle beraber birbirlerine çok benzetiyorum. Blake, Anna'nın gençliği gibi geliyor. Anna Torv daha donuk bir karakteri canlandırsa da günlük hayattaki gülüşü çok içten. Blake Lively zaten çocuksu gülümsemesiyle gönlümde taht kurmuş durumda. Ne diyebilirim