Ana içeriğe atla

Müziğin Çocukları ve Kıymalı Böreğim

  Bu satırları yazacağım aklıma bile gelmezdi ama bu sömestr bi duygusalım. Son sömestr tatilim diye böyle olduğunu düşünebiliriz. Ama lise arkadaşlarımı görmenin etkisi de büyük. Birazdan da evden çıkıp kıymalı böreğimle buluşacağım.
  Biz lisedeyken en büyük kavgamız müzikti. Kim ne dinliyorsa ona göre gruplaşırdı. Grupların özelliği ve ismi değişse de ergenliğin değişmeyen furyası kendini bir gruba, bir yere ait hissetmek... Bizim zamanımızda da okul çıkışlarında rapçiler, rockçılar ve metalciler toplanırlardı. Metalciler her zaman sert çocuk/kız'lardı. Genelde de tansaştan alışverişimizi yapar kordonda çimlere çökerdik. Bütün paramızı karikatür dergilerine ve küpelere/piercinglere yatırırdık. Gündem bu hafta kim ne çizmiş, kimin konseri varmış, yeni bir grup dinlenmiş mi vs idi. Bi de her sınıfta enstrüman çalan bir kişi mutlaka bulunur, o haftaki stüdyo maceraları dinlenirdi.
  Lise anılarımın en güzellerinden biri arkadaşımızın akustik gitarına eşlik ettiğimiz "Nothing else matter" şarkısıydı. Bir de batak var tabi! Derste Almancacı'ya kaptırdığım iskambil kağıtlarının gözümün önünde paramparça edilmesi bugün bile cız ettiriyor içimi.
  Peki kim bu kıymalı börek? Dershanedeki bir arkadaşımın babası çok güzel kıymalı börek yapıyordu. Biz de ders bittikten sonra bir çaycıya gidip böreklerimizi yiyor ve yemeği beleşe getiriyorduk. Çünkü almamız gereken dergiler, kitaplar vardı ve paramız asla hiç bir şeye yetmezdi. O ay kimin parası erken biterse diğeri ısmarlar, kim ekstra harçlık alırsa hemen birşey ısmarlar. Önemli olan paylaşmaktı. İşte o arkadaşım lise yıllarından kalma hala "Kıymalıböreğim" diye kayıtlıdır telefonumda. Dershane arkadaşım dediğime de bakmayın görüşmediğimiz tek bir gün yoktu! Aramızda ayıplamak denen bir şey yoktu, çünkü biz yeraltı edebiyatı çocuğuyduk. Fight Club'ın piç edilmediği günleri yaşıyorduk. Kavgamız toplumlaydı, birbirini yadırgayan insanlardan nefret ediyorduk. Çünkü aslolan insandı ve insanı sahip oldukları değil kim olduğu değerli yapıyordu. Düşünmeyen, sorgulamayan, felsefe nedir bilmeyen, okumayan insana uzaktık biz. Bir insanın başka bir insanın üstüne basarak yükselebileceğine inanmıyorduk, önemli olan birlikte çıkmaktı karanlıktan.
  O zaman 68 kuşağı efsaneydi bizim için, hippiler bu dünyanın gördüğü en güzel şeydi. Peki ne oldu, nereden geldi bu tikilik? Kardeşi olan arkadaşlarla konuşuyoruz bazen, biz böyle miydik bu kadar acımasız mıydık diye...Kimin ne giydiği ne taktığına takan bir gençlik görüyorum artık. Üzülüyorum, resmen üzülüyorum bizim yaşadığımız paylaşımcılığı yaşayamayanlara. METALCİLER mezarlarından çıkabilir mi artık? YO YO RAPÇİLER nerede? PUNK IS NOT DEAD diye kıçınızı yırtıyordunuz be! Valla müzik iyidi, güzeldi.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayatıma Yön Veren 10 Kitap

  Geçen sene böyle bir yazı okumuştum, o günden beri düşünüyorum hayatıma yön veren 10 kitap nedir diye. En çok beğendiğiniz kitapları belirlemek kolaydır ama bir kitap okuduktan sonra bazı kararlarınızı sorgulamak bazılarını değiştirmek ise o kitabın hayatınıza etki ettiğini gösterir. Yani bir kitabı beğenmekle bir kitabın size kendinizi sorgulatması ayrı şeylerdir. Ben "bir kitap okudum hayatım değişti" demiyorum ama "bir kitap okudum ve kararlarım değişti" dediğim 10 kitabı sıralayacağım.

İlk Psikiyatri Hastanesi: Asklepion

  İçinde bulunduğumuz coğrafya tıbbın kurucu medeniyetlerine ev sahipliği yapmıştır. Tıbbın babası Hipokrat İstanköy (Kos Adası) doğumludur ve çeşitli Anadolu illerinde hekimlik yaptıktan sonra tekrar İstanköy'e dönerek hekimliğe burada devam etmiştir. İstanköy Bodrum'un karşısında yer alan bir Ege adasıdır.   O dönemlerde yurdumuzda üç önemli sağlık merkezi bulunmaktaydı. Hipokrat'ın bulunduğu Kos Adası, Epidaurus ve Asklepion.

Yaşlılıkta Aşk / Love at Old Age

  Sokakta neden el ele yürüyen yaşlılara sık rastlamayız? Siz hiç parkta öpüşen yaşlı bir çift gördünüz mü? Ben görmedim... Yaşlanınca unutur muyuz aşkı, yoksa "yaşlı başlı insanlarız" diye düşünüp toplumdan mı çekiniriz? Kafelerde birbirine aşkla bakan yaşlı insanlar olsa benim çok hoşuma gider mesela. Gittikçe sevgisiz toplumlara dönüşüyoruz. Aşkımızı, sevgimizi belli etmekten utanıyoruz. Bir de mahalle baskısı var gencinden yaşlısına. Sarılamıyor, öpüşemiyor, el ele tutuşamıyoruz.   Sizi bir projeyle tanıştıracağım. Ünlü fotoğrafçı Willy Puchner "Love at Old Age" adlı projesinde yaşlanınca aşkların nasıl göründüğünü göstermiş. Keşke diyorum, hep böyle insanlar görsem çevremde. Yılların yıpratamadığı aşkları kırışıklarına gizlemiş bu tonton insanlarla dolu olsa sokaklar, sahiller. Willy Puchner Bio The Project: Love at Old Age