Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Il buono, il brutto, il cattivo (1966)

Auralı İlham

  Gözlüklerini çıkarıp sıkıntıyla ovuşturdu gözlerini. Yazmaya çalıştığı saatlerde zamanın nasıl hızla aktığını yine unutmuş. Soğuyan kahvesini bir kerede bitirip kendine gelmeye çalıştı.   “Her şey bir cümleyle başlıyor” diye düşündü. İşten çıkıp eve gelirken geçirdiği otobüs yolculuklarını düşündü. Kalabalıkta gözleri dalmışken şoförün ani freniyle nasıl kendine geldiğini düşündü. Her şey o anda başlıyordu. Uzaklardan kopup tekrar otobüsün telaşına düştüğünde aklına yazacağı hikâyenin ilk cümlesi geliyordu. Auralı ilham terimi var mıdır diye sordu kendine.   Bildiği tek şey ilham kavramının yetenekli insanları kıskanan yeteneksizler ordusu tarafından ortaya atıldığı. Dostoyevski’ye bir ömür boyu ilham gelip kendisi hala bir öykü yazamamışken elbette biliyordu yeteneksiz olduğunu ve aslında Dostoyevski’ye ilham gelmediğini.   Okuduğu ilk romandan bu yana bir gün güzel şeyler yazacağını ve insanların da bir gün kendisini okuyacağını hayal etmişti. Bir süre çalıştı, hangi türde

CM101MMXI FUNDAMENTALS

Sirkeci Tren Garı Müzesi

  Her yıl müze kartı çıkartanlardanım. Çok müze gezdiğim için mi? Yılda bir-iki kere lazım oluyor diyelim.   Bana bugüne kadar gezdiğin en güzel müze hangisiydi dersiniz hiç düşünmeden şu cevabı veririm: Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve İstanbul Arkeoloji Müzesi (ikisi arasında bir seçim mümkün değil!).  Ardından Topkapı, Dolmabahçe, Ayasofya, Ankara Etnografya diye sıralanıyor elbet.   Ama bugün daha farklı müzelerden bahsetmek istiyorum: her gün önünden geçtiğimiz ve belki de umursamadığımız daha küçük müzelerimizden.  Bir müze sadece bilim ve sanata ışık tutmak zorunda değildir, onun misyonu tarihi yer yönüyle korumaya alabilmektir. Bu yüzden en ilgi çekici bulduğum müze oyuncak müzeleridir. Ankara’daki Koç Oyuncak Müzesi’ni gezdim ancak Sunay Akın’ın oyuncak müzesine gitme imkanını bir türlü bulamadım maalesef!   Konumuza dönersek bugün Sirkeci Tren Garı’ndaki minimalist ancak bir o kadar güzel müzeyi size kendi fotoğraflarımla tanıtmak istiyorum.

Моето село (Benim Köyüm)

  Dedem yine bastonuyla tavana(odamın zemini oluyor) vurarak uyandırdı beni. Petal(horoz) öterken uyanır gibi olmuştum ama yine dalmışım demek ki. Koşarak indim aşağıya. Dedem tarlaya gidip gelmiş bile. O danaya su vermeye giderken hemen kilere koştum.   Biraz un eleyip oklavayı kaptığım gibi kuruldum sininin başına. Bir yandan televizyonu açtım. Dedemin bir türlü izletmediği maçın özetini izledim. Kerber bu mücadeleyi de kaybetmiş, elendi turnuvadan. Un, ayran, karbonat ve tuz. Başladım hamur teknesinde karıştırmaya. Dedem de damdan gelip yaktı sobayı. Yine mis gibi dürmeyle kahvaltı edeceğiz. Bahçeden domates de toplamış ama geçen yılki kadar güzel değiller, hastalık kaptı diyor. Bu sene de hiçbir şeyin bereketi yok ki. Okullar kapanıp da ben gelene kadar akkiraz mevsimi bitmiş. Mümin Abi’nin karadutuna dalacağım mecbur.   Hamuru kat kat açıp bi güzel pişirdim odun ateşinde. Dedem yeni çıkardığı baldan bir kase koyuyor hemen. Peynirimizi zeytinimize de çıkarıp kahvaltı ediyoruz