Ana içeriğe atla

Bulantı - Jean Paul Sartre



  Yeniden yürüyorum. Rüzgar, bir vapur düdüğünün çığlığını getiriyor. Yapayalnızım, ama bir kente yürüyen ordu gibiyim... Şu anda, denizlerin üzerinde müzikle çalkalanan gemiler var; Avrupa'nın bütün kentlerinden ışıklar yanıyor; Berlin sokaklarında komünistlerle Naziler çarpışıyor; işsizler, New York kaldırımlarını arşınlayıp duruyorlar; sıcak odalarda tuvalet masalarının karşısına geçmiş kadınlar, kirpiklerini boyuyorlar. Ve ben burada, şu ıssız sokaktayım. Neukölln'deki bir pencereden sıkılan her kurşun; götürülen yaralıların her kanlı hıçkırığı; süslenen kadınların her ufacık, şaşmaz el hareketi, adımlarımın her birine, kalbimin her atışına yanıt veriyor.

Bulantı, s.89



  Bir kitabı okurken altını çizmek istediğiniz tümceler olur. Yanına kırmızı bir boya kalemiyle ünlem işareti koymak istediğiniz paragrafları vardır. Kimi kitaplar ise hep başucunuzdadır, çizdiğiniz tümceleri aklınıza kazımak istercesine yılmadan okursunuz. Tüm kitabı ezberlemek isteyebilirsiniz. Bir yönetmen dialogları inceler ve notlar alır, biz de kendi filmimizin yönetmenleriyiz. Dialogları hayatımıza katmak isteriz.
  Kendiyle başbaşa kalınca insan önce içine bakmak ister. Düşündüğünün farkında olmadan düşünür çoğu kez. Böyle kendimle başbaşa kaldığım anlarda tümcelerinin aklıma nüfuz ettiği bir başucu kitabımdır Bulantı. Kitabı kışın okuduğumdan mıdır bilemiyorum, kış aylarında tekrar tekrar okurum çizdiğim satırlarını. Roquentin'in kendiyle dialoglarında her insan yaşamından birşeyler bulabilir. Bir iç hesaplaşma ne kadar acımasız ise o kadar gerçektir. Süperego dediğimiz yargı merkezimiz, her insanın vicdan mahkemesi de denebilir, kendini en kötü biçimde suçlamaya hazırdır her zaman. Ufak bir hatanızda kendinize neler dediğinizi düşünürseniz anlayabilirsiniz. Kimse bizi bizden daha ağır yargılayamaz.
  Varoluş akımının kült romanı Bulantı, Sartre'ın felsefesinin temelini oluşturuyor.  İkinci Dünya savaşının etkisinde topluma savaş açan, bireyi esas alan felsefeyle edebiyatın birbirinden ayrılamayacağı Varoluşçuluk akımı kimileri tarafından bencil bir oluşum olarak görülse de insanın kendine bakması için çok güzel eserler vermiştir. Roquentin kendini toplumdan olabildiğine soyutlamış bir karakter. Sanırım insanın toplumdan sıyrılmadan kendine bakması zorlaşıyor. Elime çayımı alıp kuytu bir köşeye çekilmeden kendimi dinleyemiyorum mesela ben.
  İçsesinizi dinlemek istiyorsanız, size yardımcı olacak bir kitap Bulantı. İçsesinizi dinlemek istemiyorsanız da okuyunuz, o sizi kendi kuyusuna çeker zaten.



Yorumlar

  1. Kendisiyle hesaplaşabilen insan da vicdan vardır. Farkettiğim bir konu ise: Bu zamanda insanlar vicdanlarını susturmuş.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorum yaptığınız için teşekkür ederim...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayatıma Yön Veren 10 Kitap

  Geçen sene böyle bir yazı okumuştum, o günden beri düşünüyorum hayatıma yön veren 10 kitap nedir diye. En çok beğendiğiniz kitapları belirlemek kolaydır ama bir kitap okuduktan sonra bazı kararlarınızı sorgulamak bazılarını değiştirmek ise o kitabın hayatınıza etki ettiğini gösterir. Yani bir kitabı beğenmekle bir kitabın size kendinizi sorgulatması ayrı şeylerdir. Ben "bir kitap okudum hayatım değişti" demiyorum ama "bir kitap okudum ve kararlarım değişti" dediğim 10 kitabı sıralayacağım.

İlk Psikiyatri Hastanesi: Asklepion

  İçinde bulunduğumuz coğrafya tıbbın kurucu medeniyetlerine ev sahipliği yapmıştır. Tıbbın babası Hipokrat İstanköy (Kos Adası) doğumludur ve çeşitli Anadolu illerinde hekimlik yaptıktan sonra tekrar İstanköy'e dönerek hekimliğe burada devam etmiştir. İstanköy Bodrum'un karşısında yer alan bir Ege adasıdır.   O dönemlerde yurdumuzda üç önemli sağlık merkezi bulunmaktaydı. Hipokrat'ın bulunduğu Kos Adası, Epidaurus ve Asklepion.

Yaşlılıkta Aşk / Love at Old Age

  Sokakta neden el ele yürüyen yaşlılara sık rastlamayız? Siz hiç parkta öpüşen yaşlı bir çift gördünüz mü? Ben görmedim... Yaşlanınca unutur muyuz aşkı, yoksa "yaşlı başlı insanlarız" diye düşünüp toplumdan mı çekiniriz? Kafelerde birbirine aşkla bakan yaşlı insanlar olsa benim çok hoşuma gider mesela. Gittikçe sevgisiz toplumlara dönüşüyoruz. Aşkımızı, sevgimizi belli etmekten utanıyoruz. Bir de mahalle baskısı var gencinden yaşlısına. Sarılamıyor, öpüşemiyor, el ele tutuşamıyoruz.   Sizi bir projeyle tanıştıracağım. Ünlü fotoğrafçı Willy Puchner "Love at Old Age" adlı projesinde yaşlanınca aşkların nasıl göründüğünü göstermiş. Keşke diyorum, hep böyle insanlar görsem çevremde. Yılların yıpratamadığı aşkları kırışıklarına gizlemiş bu tonton insanlarla dolu olsa sokaklar, sahiller. Willy Puchner Bio The Project: Love at Old Age