Ana içeriğe atla

Küçük Mutluluklarımız - Bir Dinozorun Gezileri



  İyi hissetmek için her zaman bir sebep vardır, eğer küçük mutluluklarımız varsa. Çünkü kabul edelim ki, hiç bir zaman hayallerini kurduğumuz kadar boş vaktimiz ve büyük imkanlarımız olmayacak. Günlük telaşların arasında 15 dakikalık bir kahve molası veya 45 dakikalık güzel bir yemek keyfi gülümsetecek bizi. Yemek yemeyi çok sevdiğim için bunlara küçük mutlulukların en büyükleri diyeceğim açıkçası.

  Uzun bir günün ardından evime attığım ilk adım da küçük mutluluklarımdan. Hele bir de ertesi gün tatilse, haftada bir yaşayabildiğim bir keyiftir bu. Evde biri çoktan koymuşsa çayı, şanslı günümdeyim.  Üşengeç kimliğim yansıdı yine ama kahveyi en çok kendi elimden severim. Okunacak güzel bir kitabım olduğu müddetçe daha fazla bir şeye ihtiyaç duymam. Tabi güzel bir çikolata da fena olmaz!
   Hele ki yeni bir yer keşfediyorsam, küçük bir kız çocuğu oluveriyorum. Her zaman incik cincik araştırmak adetimdir, gitmeden bilgim olsun anlayışıyla. Gezmek de küçük mutluluklarımın en en en büyüklerinden galiba.
  Tatilden abuk subuk şeyler toplamayı çok severim. Biletler, haritalar, sahilden toplanmış çakıl taşları&deniz kabukları... İlerde bir de toprak koleksiyonum olsun istiyorum, gittiğim her yerden bir parça getirdiğim.
  Yemek yemeyi çok severim gerçekten. Kendini sonradan gurme sayanlardanım vesselam. Ama birşeyi çok kolay unuttum, yine küçük mutlulukların en en en büyüğü güzel bir oyundur bana! Hele ki tiyatro haftasındaysak ve 4-5 bilet kıstırdıysam, kardeşimi arkadaşlarımı takarım peşime ve tüm sene bu güzel oyunlarla yaşar giderim.
  Az daha unutayazdım, İkea gibi bir baş belası var bi de. Fabrikasyona karşıyım argümanlarımızı yerle bir eden. İlla gezmek, odama küçük bir şey getirmek adetim oldu. 
  Bir de kartpostal sevdam çıktı başıma, görgüsüz gibi ayda bir açıp baktığım. Galiba küçük mutluluklarımın hepsi çok büyük aslında, aklıma gelince bile büyük heyecan duyuyorum :)

  Yıllardır çok bağlıyımdır küçük ritüellerime, kendime olan mutluluğuma. Küçük küçük hadiselerin bende yarattığı büyük hazlara. Fakat bu denli dile getirme ihtiyacı yeni ortaya çıktı bende.
  Mina Urgan'dan "Bir Dinozorun Gezileri"ni okurken keşfettim ki, sürekli peşinde koştuklarım küçük mutluluklarımdı...

"Bunca felaket, bunca zulüm, bunca haksızlıkla dolu bir dünyada köpekler gibi mutsuz olmanın kolaylığını bildiğim için, mutsuzluklarıyla övünenlere fena halde bozulurum. Mutsuz olmak bir marifet değildir. Çektiğin acıları göz önüne sermemek, büyük kişisel mutlulukların peşinden koşmak ayıbından vazgeçip, küçük mutluluklara sığınmak, onlarla yetinmektir asıl marifet.

Mina Urgan - Bir Dinozorun Gezileri "


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hayatıma Yön Veren 10 Kitap

  Geçen sene böyle bir yazı okumuştum, o günden beri düşünüyorum hayatıma yön veren 10 kitap nedir diye. En çok beğendiğiniz kitapları belirlemek kolaydır ama bir kitap okuduktan sonra bazı kararlarınızı sorgulamak bazılarını değiştirmek ise o kitabın hayatınıza etki ettiğini gösterir. Yani bir kitabı beğenmekle bir kitabın size kendinizi sorgulatması ayrı şeylerdir. Ben "bir kitap okudum hayatım değişti" demiyorum ama "bir kitap okudum ve kararlarım değişti" dediğim 10 kitabı sıralayacağım.

İlk Psikiyatri Hastanesi: Asklepion

  İçinde bulunduğumuz coğrafya tıbbın kurucu medeniyetlerine ev sahipliği yapmıştır. Tıbbın babası Hipokrat İstanköy (Kos Adası) doğumludur ve çeşitli Anadolu illerinde hekimlik yaptıktan sonra tekrar İstanköy'e dönerek hekimliğe burada devam etmiştir. İstanköy Bodrum'un karşısında yer alan bir Ege adasıdır.   O dönemlerde yurdumuzda üç önemli sağlık merkezi bulunmaktaydı. Hipokrat'ın bulunduğu Kos Adası, Epidaurus ve Asklepion.

Yaşlılıkta Aşk / Love at Old Age

  Sokakta neden el ele yürüyen yaşlılara sık rastlamayız? Siz hiç parkta öpüşen yaşlı bir çift gördünüz mü? Ben görmedim... Yaşlanınca unutur muyuz aşkı, yoksa "yaşlı başlı insanlarız" diye düşünüp toplumdan mı çekiniriz? Kafelerde birbirine aşkla bakan yaşlı insanlar olsa benim çok hoşuma gider mesela. Gittikçe sevgisiz toplumlara dönüşüyoruz. Aşkımızı, sevgimizi belli etmekten utanıyoruz. Bir de mahalle baskısı var gencinden yaşlısına. Sarılamıyor, öpüşemiyor, el ele tutuşamıyoruz.   Sizi bir projeyle tanıştıracağım. Ünlü fotoğrafçı Willy Puchner "Love at Old Age" adlı projesinde yaşlanınca aşkların nasıl göründüğünü göstermiş. Keşke diyorum, hep böyle insanlar görsem çevremde. Yılların yıpratamadığı aşkları kırışıklarına gizlemiş bu tonton insanlarla dolu olsa sokaklar, sahiller. Willy Puchner Bio The Project: Love at Old Age